Bir bebeğin gecenin bir yarısı yükselen ateşiyle uyanmak… O an, insan yalnızca bir ebeveyn, bir bakıcı ya da bir tanık değildir; aynı zamanda bilginin sınırlarıyla, doğru ile yanlışın belirsizliğiyle ve varoluşun kırılganlığıyla yüzleşen bir varlıktır. Elinizde bir şişe ilaç, zihninizde ise tek bir soru belirir: Bebeklere soğuk algınlığı ilacı verilir mi? Bu soru, yüzeyde tıbbi gibi görünse de, derinlerinde etik, bilgi kuramı ve ontolojinin iç içe geçtiği felsefi bir düğümü barındırır. Çünkü burada mesele yalnızca “ne yapılmalı?” değil; “neyi biliyoruz, neyi biliyor sanıyoruz ve neye dokunmaya hakkımız var?” sorularıdır.
Sorunun Çerçevesi: Bir İlaçtan Daha Fazlası
“Bebeklere soğuk algınlığı ilacı verilir mi?” sorusu, modern dünyanın hızla ürettiği çözümlerle insanın kadim temkinliliği arasındaki gerilimi açığa çıkarır. Bebek, henüz dili olmayan, rızasını ifade edemeyen, varlığıyla başkalarına emanet edilmiş bir özne midir, yoksa tamamen korunması gereken bir nesne mi? Bu ayrım, felsefenin temel tartışmalarından biridir.
Bu yazıda soruyu üç ana perspektiften ele alıyorum: etik, epistemoloji (bilgi kuramı) ve ontoloji. Her biri, aynı soruya farklı bir ışık tutar.
Etik Perspektif: Müdahale Etmek mi, Etmemek mi?
Etik Nedir ve Bu Soruyla Nasıl İlişkilidir?
Etik, insan eylemlerinin doğru-yanlış, iyi-kötü ayrımını inceleyen felsefe dalıdır. Bebeklere yönelik her müdahale, doğrudan etik bir karardır çünkü karar verici ile kararın etkilediği özne arasında bir güç asimetrisi vardır.
“Zarar Vermeme” İlkesi
Hipokrat’tan bu yana süregelen “önce zarar verme” ilkesi, modern tıbbın olduğu kadar etik düşüncenin de temel taşlarından biridir. Bu ilke, bebeğe ilaç verme kararında şu soruyu gündeme getirir: Müdahale, gerçekten iyilik mi getiriyor, yoksa potansiyel bir zararı mı çağırıyor?
– İlacın etkisi kesin mi?
– Yan etkiler konusunda belirsizlik var mı?
– Müdahale etmemek daha mı az riskli?
Bu sorular, etik muhasebenin merkezindedir.
Faydacılık ve Sonuç Odaklı Yaklaşım
John Stuart Mill’in temsil ettiği faydacı etik, bir eylemin doğruluğunu sonuçlarına göre değerlendirir. Bu bakış açısına göre, eğer bir ilaç bebeğin acısını azaltıyor ve genel mutluluğu artırıyorsa, eylem ahlaken savunulabilir hale gelir. Ancak burada sorun şudur: Sonuçları gerçekten biliyor muyuz?
Deontoloji ve Ödev Ahlakı
Kantçı deontoloji ise sonuçlardan bağımsız olarak ilkelere odaklanır. Bebek, burada “amaç olarak insan” ilkesinin en kırılgan temsilidir. Onu yalnızca rahatlatmak adına, yeterince bilmediğimiz bir müdahaleye maruz bırakmak, bu ilkeyle çelişebilir. Kant’ın sessizce sorduğu soru şudur: “Bu eylemi evrensel bir yasa haline getirebilir miyiz?”
Epistemoloji: Ne Biliyoruz, Ne Bilmiyoruz?
Bilgi Kuramının Rolü
Bilgi kuramı, bilginin kaynağını, sınırlarını ve güvenilirliğini sorgular. Bebeklere soğuk algınlığı ilacı verilir mi sorusu, aslında şu epistemolojik açmazı barındırır: Bilgimiz ne kadar sağlam?
Bilimsel çalışmalar, uzman görüşleri ve klinik deneyimler… Bunların hepsi bilgi üretir. Ancak bu bilgi, çoğu zaman olasılıklar üzerinden konuşur, kesinlikler üzerinden değil.
Uzman Bilgisi ve Gündelik Bilgi
Modern dünyada “uzman” figürü, epistemik otoriteyi temsil eder. Ancak ebeveynler ve bakım verenler, gündelik deneyim bilgisine sahiptir. Bu iki bilgi türü her zaman uyumlu değildir.
– Uzman bilgisi genelleyicidir.
– Deneyimsel bilgi özeldir ve bağlama duyarlıdır.
Bu çatışma, karar anında zihinsel bir gerilim yaratır.
Epistemik Alçakgönüllülük
Sokrates’in “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözü, bu noktada güncelliğini korur. Epistemik alçakgönüllülük, bilginin sınırlarını kabul etmeyi önerir. Bebek söz konusu olduğunda bu kabul, aceleci çözümlerden kaçınmayı etik bir erdem haline getirir.
Ontoloji: Bebek Nasıl Bir Varlıktır?
Ontolojik Soru Nedir?
Ontoloji, “varlık nedir?” sorusunu sorar. Bebek, bu sorunun belki de en hassas cevabıdır. Henüz kendini ifade edemeyen ama yoğun bir biçimde “olan” bir varlık.
Potansiyel Varlık Olarak Bebek
Aristotelesçi bakış açısında bebek, bir “potansiyel”dir. Henüz tamamlanmamış, ama gelişim halinde bir varlık. Bu ontolojik durum, müdahalelerin geri dönüşü olmayan etkiler yaratabileceği fikrini güçlendirir.
Kırılganlık Ontolojisi
Çağdaş felsefede sıkça tartışılan “kırılganlık ontolojisi”, bebeği mutlak korunması gereken bir varlık olarak konumlandırır. Bu yaklaşımda soru şudur: Müdahale etmek, bu kırılganlığı azaltır mı, yoksa daha da mı görünür kılar?
Çağdaş Tartışmalar ve Teorik Modeller
Günümüz felsefesinde biyomedikal etik, özellikle çocuklar ve bebekler söz konusu olduğunda yoğun tartışmalar üretir. “Önleyici müdahale”, “bekle-gör yaklaşımı” ve “minimal müdahale” gibi modeller, farklı etik ve epistemolojik varsayımlara dayanır.
Bazı çağdaş düşünürler, modern tıbbın “aşırı müdahaleci” eğilimini eleştirirken; bazıları ise bilimin sunduğu imkânları kullanmamanın da etik bir sorun olduğunu savunur. Bu gerilim, tek bir doğru cevap olmadığını gösterir.
Gündelik Hayattan Bir Yansıma
Bir bebeğin burnu tıkalıyken onu izlemek, insanın içini sızlatır. Müdahale etmek istemek, çoğu zaman merhametin bir yansımasıdır. Ancak merhamet ile bilgelik her zaman aynı yönde ilerlemez. Bazen en zor etik karar, hiçbir şey yapmamaktır; bazen de sorumluluk, temkinli bir eylemi gerektirir.
Sonuç Yerine: Cevaptan Çok Soru
Bebeklere soğuk algınlığı ilacı verilir mi? Bu soruya felsefi açıdan bakıldığında, tek ve kesin bir yanıt bulmak zordur. Etik, bize dikkatli olmayı; bilgi kuramı, bilginin sınırlarını hatırlamayı; ontoloji ise bebeğin varoluşsal kırılganlığını görmeyi önerir.
Belki de asıl soru şudur: Bir başkasının yerine karar verirken, kendi korkularımızla onun ihtiyaçlarını nasıl ayırt edebiliriz? Müdahale etme isteğimiz, gerçekten onun iyiliği için mi, yoksa bizim huzurumuz için mi? Bir bebeğin sessizliği karşısında, ne kadarını bilerek, ne kadarını sezerek hareket ediyoruz?
Bu soruların net cevapları yok. Ama belki de felsefenin değeri tam burada ortaya çıkar: Bizi kesinlikten çok sorumluluğa, hızdan çok düşünmeye davet etmesinde. Gece yarısı o beşiğin başında dururken, elimizdeki ilacın ötesinde, zihnimizde taşıdığımız bu sorular, bizi daha dikkatli, daha insani kılmaz mı?